Evvelâ hamd edelim

0
104

Evvelâ hamd edelim, Hâlık-ı eflâke ve mâfîhe ki izhâr u ayân eyledi: Bu cümle acâ’ib u garâ’ib ve yer ü gök ve melek-i cennet ve rıdvân ve dahi hûr ile gılmân ve gül ü sünbül ü reyhan ve mülü bülbülü destân ve dahi çeşme-i hayvân ve dürrülü’lü ü mercân ve meh-i mihr-i dırahşân. Mesnevi:

Hamd kılmak Halika vâcib dürür Ni’metine iris ü cin tâlib dürür
Hem salât ile selâm ol Ahmed’e Mazhar-ı Levlâk-ı sırr-ı Emced’e
Sahbına evlâdına olsun selâm Anlar-ile oldu bu dîn bi’t-temâm
Anların rûyâbın’olsun yâ İlâh,

Evliyâ kulunu eyle

Hamd ve övgü; o zerreyi, şemmeyi (koklanacak şey) ve renkli kainatı Yaratan’a ki bu hakir kulu yokluk ülkesinden meydana getirip kendine ibadet etmeye memur etti.

“Ben cinleri de, insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” emriyle beş vakit namaz kılmayı farz etti. Islâm dininden namazı, orucu, zekâtı ve haccı kullarına farz eyledi. Hak emrine uymak için bütün kulları farzları yerine getirip ibadet ederler. Bu hakir kul da hac ibadetini yerine getirmek arzusuyla seyahat isteyip; istanbul daily tours

“Anâ, baba, anne ve kardeş kahrından nasıl kurtulup cihanı gezip dolaşıp dünya seyyahı olabilirim?” diye 1040 senesinin Muharrem ayının birinci günü [10.08.1630] yaya olarak İstanbul şehri içinde başıboş gezdiğimizi yukarıda birinci cildimizde İstanbul’un özelliklerinde yazmıştık.

Benzersiz şehir olan bu güzel İstanbul’u tamamıyla ve doya doya gezip dolaşıp elimizden geldiği kadar bütün yapılarım, ibret verici işlerini ve bütün eserlerini anlatmıştık.

Yine 47 fasıl üzere bütün esnafların pirlerini ve yetiştiricilerini, kanun ve kurallarıyla, Sultan Murad Han Gazi’nin Bağdad gazasına gidişinin ordu alayını da yazmıştık. Belde-i Tayyibe içinde seyahat, ziyaret ve gezip görme arzumuz sona erip gece gündüz aşk ve şevkimiz Arz-ı mukaddese, cennet ülkesi Bağdad, Mekke, Medine, Mısır ve Şam taraflarına gitmeye bel bağlayıp birinci cildimizin başlarında yazıldığı üzere bir mübârek gecede mihnet hanemizin bir köşesinde uykuya varmışken bizzat Haz- ret-i Risâlet-penâh’ı rüyamda görüp mübârek ellerim öperek;

“Şefaat yâ Resûlallah” diyecek yerde “Seyahat yâ Resûl-allah” demişiz. Kutlu zât, yüzündeki örtülerini açtıktan sonra güzel yüzünü gösterip gülümseyerek;

“Şefaatim, seyahatim ve ziyaretim. Allah’ım ona (bu yolda) sıhhat ve selâmet ver” diye Fâtiha dediler.
Toplantıda hazır bulunan sahabelerin hepsi Fâtiha’yı okudular. Ben de bütün büyük sahabelerin ellerini öpüp uykudan uyandığımız daha önce ayrıntılı olarak anlatılmıştı Nilüfer Sultan yaptığından dolayı.

Allah’ın hikmeti “Allah bir şeyi irâde ederse sebeplerini de hazırlar” ertesi günü sabahleyin Gedikpaşa semtinde bulunan eski bir can dostumuz Okçuzâde Ahmed Çelebi evine varıp gördüm ki büyük bir hazırlık yaparak Bursa şehrini gezmek ve ziyaretlerde bulunmak üzere hazırlanmışlar.
O vefakâr, dert ortağı can dostum;

“Ey can dostum kardeşim Evliyam! Gel senin ile ‘Önce yoldaş, sonra yol’ sözüne uygun olarak arkadaş olup beş-on gün içinde eski taht merkezi, büyük bir şehir olan Bursa şehrini seyredip gezip dolaşıp kalbin aynasını gam pasından arındırıp hüzünlü gönlümüzü şenlendirelim. Gamlı gönlümüzü gamdan kurtaralım. Binlerce ibret verici eserleri, yüzlerce bilgin canları, geçmiş Osmanlı sultanlarının türbelerini ve diğer nurlu mezarları ziyaret edelim. Özellikle Emir Sultan hazretlerinin mübârek kabrine yüz sürüp kalbimiz nurla dolsun, cihan cihan can sohbetleri edelim” deyince hemen içime bir ateş düşüp o vefalı dostun teklifiyle içime Bursa diyarına gitme arzuları gelip sanki Hak tarafından Rabbânî bir ilham olup Bismillah deyip toplantıda hazır olanların hepsi, ahbaplar ve dostlar;

“Kutlu olsun, esenlikle ve gönül rahatlığıyla dönmek nasip olsun” dediler, hayır dua ile bir Fâtiha okundu.
Bu hakir de hemen o sırada baba, anne, kardeş ve kız kardeşin haberleri yok iken 20 nefer dostlar ile Eminönü’ne gelip bir Mudanya kayığına bindik.

1050 [1640] tarihinde doğum yerimiz olan Kostantmiyye şehrinden ilk seyahate çıkıp Bursa’ya gittiğimiz menzilleri, köyleri, kasabaları, ibret verici eserleri büyük yerleşim yerleri olan eski şehirleri insaf nazarı ile seyretmeye gayret edip Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu,

“..Yerde gezin, dolaşın…” emrine uyarak yeryüzünü gezip dolaşıp,

“Gecelerce ve gündüzlerce oralarda korkusuz gezin, dolaşın” [Sebe, 18] âyeti üzere gece gündüz dünya yüzünde yedi iklimin dört köşesini yedi gezegen gibi seyrettiğimiz dağlar, çöllerde, karada ve denizlerde çektiğimiz şiddetli elemleri ve ömrümüz,

“Yolculuk, bir fersah da olsa cehennemden bir parçadır” sözünce değerli ömrümüz nice geçti, onu bildirir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz